22 Nisan 2017 Cumartesi

EMİR TİMUR HAYATI VE HAKKINDA BİLİNMEYENLER



    Emir Timur, 1336 yılının 9 Nisan günü Keş şehrinin Hoca Ilgar köyünde dünyaya geldi. Keş şehrinin günümüzde ki adı Şehr-i Sebz yani Yeşil Şehir’dir. Emir Timur doğduğunda bazı alametlerle doğdu. Bunlardan biri elinin avcunda bulunan kan pıhtısıyla dünyaya gelmesidir. Çeşitli kaynaklarda saçının tamamının beyaz olduğu da rivayet edilir. Bu özellikler sahipkıranlığa dalalet eder. Yine doğduğu günde yani 9 Nisan 1370 de tahta geçmesi de bir sahipkıranlık sembolüdür. Bu nedenledir ki çoğu kaynaklar Sahipkıran Timur olarak geçer. Aynı kan pıhtısının Cengiz Han’da da bulunduğu rivayet olunur. Sahipkıranlığı açıklamak icap ederse, güçlü ve üstün hükümdar anlamına gelmektedir.


  
   Timur Barlaslar boyuna mensuptur. Barlaslar boyu Türk-Moğol geleneklerini yansıtan bir boydur. İbn-i Haldun ve İbn-i Arabşah, Timur’un küçüklüğünü at, inek çalarak ve çetelerle bir olup yağma yaparak geçirdiği konusunda mutabıktırlar. Hatta Timur bizzat İbn-i Haldun’a sağ bacağının aksaklığının sebebi olarak küçükken yaptığı baskında aldığı darbe olduğunu söylemiştir. Bu aksaklık yüzünden Timur’a Farsça da Timurlenk, Batılı kaynaklarca da Tamerlane dendiğini söyleyelim. Emir Timur’un yoksulluğuna bu denli vurgu yapmasının nedenini, kendisinin devletini sıfırdan kurduğunu ve Cengiz Han başta olmak üzere birçok hanedan kurucusuna yakın bir profil çizmek istediğini söyleyebiliriz. Timur kendi hükümdarlığını kabul ettirmek için yanında Cengiz Han soyundan gelen bir kukla han bulundururdu. Kendisine de Cengiz Han soyundan gelen Saray Mülk Hanımı eş olarak almıştır. Bunun sebebi ise güregen yani güvey unvanını almak içindir. Emir Timur, bu unvanını resmi mektuplaşmalarında isminden sonra belirtirdi. Çoğu oğluna ve torunlarına da Cengiz Han soyundan gelen gelinler almıştır ve bu unvanı devam ettirmiştir.
 
   Timur fetihlerinin gerekçesini  “cengizli”  dünya düzeninin tekrar kurucusu ve koruyucusu olmasına dayandırmıştır. Bununla da yetinmeyip yine fetihlerini İslam’ı ve Şeriatı koruyup yaymasına dayandırmıştır. Timur hayatında ve sarayında Türk-Moğol ve İslam gelenek göreneklerini kullandı. Emir Timur, Moğol olarak doğmuş fakat yaşadığı coğrafya ve mensup olduğu boy hasebiyle zamanla Türkleşmiştir. Kendini de Türk olarak görür, bu yüzden ona Türkleşmiş Moğol diyebiliriz.  Timur, eşkıyaları, kafirleri, şeriattan dönenleri kendine düşman olarak görmüştür. Nizamüddin Şami’nin yazdığı “zafer name” adlı eserinden de bunu anlayabiliriz. Bu esere göre Timur Hindistan’a da Gürcistan’a da şeriatı korumak ve yaymak için girmiştir. Hatta Ankara Savaşı’nda bile dinin desteğini almak için dua etmiştir. Timur, kendisinin bir hiçken büyük bir hükümdar olmasını Allah’ın lütfuna bağlar. Emir Timur, fetihlerinden önce mutlaka Müslüman din adamlarının yanında gider ve onların desteğini alırdı. Giyaseddin Ali, Timur’un başarısını ordusundan çok maiyetinde bulundurduğu sınırsız
din adamlarına bağlar, yani Timur dinin desteğine her zaman özen göstermiştir.

  Timur, tüm dünyada girdiği hiçbir savaşı kaybetmeyen komutan olarak da bilinir. Bunun birçok nedeni olabilir fakat en önemlilerinden biri onun dehası diyebiliriz. Çünkü savaşların sonucunu hesaplar ve kaybedebileceği savaşlara girmezdi. Bunları da gurur meselesi yapmaz en doğru zamanı beklerdi. Timur ilk seferini Harezm üzerine 1371 yılında düzenlemiştir. Daha sonra Horasan’ı kendi toprağına kattıktan sonra 1381 yılında Tus şehrine girdiği zaman, Eserlerinde Türkleri sürekli kötüleyen Şehname’nin yazarı İranlı şair Firdevsî’nin mezarını sorar. Mezarın bulunduğu yer kendisine gösterilir. Emir Timur, Firdevsî’nin harap mezarı karşısına geçerek:  Ey Firdevsî, kalk, kalk da, her satırında kötülediğin mağlup Türk'ü şimdi gör. Kalk, kalk da bak, Isfahan mı güzel yoksa Semerkand mı? Bağdat'tan şu yattığın yere kadar Fars bırakmadım. Topal ayağımın bastığı yerde ot bitmez oldu diye seslenir.
Timur, 1386 da Kars, Tiflis, Tebriz’i almış, Azerbaycan ve Ermenistan bölgelerinde toprakta kazanmıştır. Bu fetihler üzerine İran'a yönelmiş Akkoyunlu ve Karakoyunlu beylikleri ile savaşmıştır. Altınordu devleti üzerine seferler yapan Timur zaferler kazanmıştır. Bağdat, Musul, buraları ele geçirerek Urfa'yı fethetmiştir. Akkoyunlu, Karakoyunlu beyliklerini sonunda kendine bağlamıştır. 1395 yılında kuzeye yönelmiş, Kiev üzerine yürüyerek burada Ceneviz kolonilerini ele geçirmiş ve Moskova'ya yönelmiştir. Ardından 1398 de Hindistan'a girmiş ve Delhi'yi ele geçirmişti. Girdiği hiçbir savaşı kaybetmeyen ender komutanlardan biridir. Askeri dehası çok ileri düzeydedir.
  
  Hepimizin bildiği üzere Timur’un ordusunda daha önce tarihin savaş alanlarında pek az gördüğü filler vardı. Hatta Ankara Savaşı’nın kazanılmasının önemli nedenlerinden biri bu fillerdir. Peki ya Timur filleri nasıl ordusuna kattı ?

  Timur Hindistan Seferinde iken daha önce hiç görmediği bir hayvanla karşılaşıyor, bu hayvan Timur’un kullandığı atlardan katbekat büyük, hal böyle olunca orduda ki atlarda afallıyor. Timur bu soruna çözüm bulmak için savaşa ara verildiği zaman atlarla beraber talim yapan askerlerinin yanına camış olduğu rivayet edilen bir hayvan getirerek başına sopalardan hortumlar yaparak, onu file benzetiyor ve atların yanında dolaştırarak atları fillere karşı alışkan bir hale getiriyor. Timur’un bu akıllıca  hamlesiyle girdiği savaştan galibiyetle çıkıyor. Bu savaştan sonra Timur, filleri kendi ordusuna katmaya karar veriyor ve Ankara Savaşı’nda da 30 civarı fille savaşa katılıyor.

Timur Sivas’ta katliam yaptı mı ?

Emir Timur, Sivas’ı almaya gittiğinde önce kale komutanıyla konuşup onu bir barışa davet eder ve kaleyi teslim etmesi halinde canlarının bağışlanacağını söyler. Komutan bunu reddeder, bunun üzerine Timur saldırıya geçer. Kale ahalisi uzun müddet dayanır fakat yardımın gelmemesinden ve erzak azlığından mütevellit Timur’a barış önerisinde bulunurlar. Timur, kale ahalisinin Müslüman olmasını göz önünde bulundurarak bunu kabul eder. Bu barış görüşmeleri sırasında kalenin surlarından 4 bin kadar Ermeni sipahi taciz okları atarak Timur’un ordusuna epey zayiat verir. Timur bunun üzerine barışı kabul eder ancak o 4 bin Ermeni sipahiyi esir almak ister ve kan akıtmayacağını bildirir. Komutan bunu kabul etmek zorunda kalır ve Ermeni sipahileri Timur’a teslim eder. Timur ordusuna verdiği bunca zayiattan sonra Ermeni Sipahiler için hendekler kazdırır, cenin pozisyonunda ellerini bağlayarak onları hendeğe atar ve canlı canlı onları toprağa gömer.  Bu yaptığının barışı bozduğunu söyleyenlere de kendisinin kan akıtmadığını söyler. Bu örnekten de anlaşılacağı üzere Timur bazı durumlarda oldukça gaddar olabiliyor.


  Timur ele geçirdiği şehirlerde bulunan alimleri, bilim adamlarını ve öğretmenleri Semerkant'a getirtmiştir. İslam aleminin son büyük alimlerinden olan Uluğ Bey Timur’un torunudur. Timur, Türklerinin göçmen hayatı yaşadığı Mâverâünnehr’i şehirleştirmiş, obaları iskân etmiş, su kanalları inşasıyla milleti tarıma geçirmiş, büyük şehirleri ticaret yollarına bağlamış, pek çok kütüphane ve medrese yaptırmıştır. Bu nedenle, 14. ve 15. yüzyıllar Semerkand’ın altın dönemi olarak tarihe geçmiştir. Bu nedenledir ki “Timur Rönesansı” terimine pek çok kaynaklar da rastlayabiliriz. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkanlar